11 Nisan 2009

Kocaelispor: 1 BEŞİKTAŞ:3


Henüz 2. dakikada yenilen golle birlikte ilk yarıda kötü bir oyun sergileyen BEŞiKTAŞ ikinci yarıya iki değişiklikle başladı. Erkan'ı çıkarıp sağ çizgiye Holosko'yu, Cisse'yi çıkarıp orta alana Uğur'u aldı Mustafa Denizli. Daha etkili bir Beşiktaş vardı sahada. Golü arzuluyordu fakat Azeri oyuncu Sadıgov liderliğindeki Kocaeli savunması geçit vermiyordu buna. Ta ki 74. dakikadaki penaltıya kadar. Penaltı vuruşunu Zapotocny gole çevirdi. Bu dakikadan sonra Beşiktaş galibiyet golü için yüklendi. 85. dakikada Bobo ve 89. dakikada Yusuf'un golleri geldi baskılı oyun sonrasında. Ve maç 1-3 sona erdi.
Dikkat ettiğim bir şey vardı maçta; çok önemli bir şey. Şampiyonluk ışığı bu maçta kulübede görüldü. Sahada değil kulübede. Penaltı esnasında, gollerden sonra ve maç sonrası öyle bir kenetlenme durumu vardı ki kulübede 'işte budur' dedirtti. Maç sonrası Gökhan'ın Zapo'yu sırtında taşıyarak soyunma odasına götürmesi de ikisinin küs olduğunu yazıp çizenlere kapak niteliğindeydi. Kapak olsun yandaş medya :)

Maçın adamları : Yusuf Şimşek , Fabian Ernst

08 Nisan 2009

Bir Dörtlük

Bir sonbahar günü başlayan yalnızlık yağmuru
Her şey ıslak, benim üzerime hasretin yağıyor
Güneşi unutan uzun bir kış gecesi unuttum umudu
Karanlık şimdi aşkın gözyaşlarını saklıyor...

05 Nisan 2009

YORUMSUZ


Sevdalı Karınca

Karınca aşık olmuş. Dağların ardındaki sevdiğine kavuşabilmek için yollara düşmüş. Etraftan ''Yahu sen küçücük bir karıncasın. Boyun ne bosun ne bunlarca yolu aşıp da sevdiğine kavuşamayacağını bile bile nereye gidiyosun'' demişler. Sevdalı karınca da: Hiç bana karışmayın. Kavuşamasam da yolunda ölürüm ya !!!

Yahya Kemal'den...

Bir Ankara ziyareti sırasında sormuşlar kendisine: Ankara'nın en çok neyini,neresini seviyorsunuz ? Beyatlı cevaplamış: İstanbul'a dönüşünü...

04 Nisan 2009

Napolyon diyor ki:


Eğer Dünya tek bir devlet olsaydı başkenti İSTANBUL olurdu...

Muhteşem Süleyman

Fransız gezgini seyahatnamesinde İstanbul için ayırdığı kısımda Kanuni'den de bahsediyor ve hakkında şu cümleleri sarfediyor:
Halk İstanbul'da padişah emriyle ziyafet çekerken Süleyman sarayında haşlanmış patates ile yoğurt yiyordu...

Gol Budur

Golü atan oyuncu Zicu. Bir zamanlar Hagi'nin veliahtı olarak gösteriliyordu; yalan oldu...
VİDEO

bitiyorum her nefeste...

03 Nisan 2009

Çanlar Kimin İçin Çalıyor


Hepimiz için...
Hıristiyanlarda kişi ölünce birkaç kilisede çan çalınır, kişinin adı duyurulur. Bizim 'sela'mız işte.
Neyse.. Orta Çağ Avrupasında kilisenin birinde peder halktan kalabalık bir topluluğa sohbet vermektedir. Bu sırada dışarıdan çan sesleri işitilir. Merak eder cemaat ve sorar pedere: ''Çanlar Kimin İçin Çalıyor ? ''. Peder cevap verir: Hepimiz İçin !!
Ernest Hemingway asırlar sonra bu vaazdan esinlenerek eserini oluşturur. Adı '' Çanlar Kimin İçin Çalıyor '' . Tavsiye edilir...

02 Nisan 2009

Çılgın Yanımız:1 Yılgın Yanımız:2

Hakkı Yalçın'ın bugün köşesindeki yazısının başlığıydı. Beğendim, (ç)aldım. Dün Avrupa şampiyonu karşısında iyi bir oyun sergiledik, golümüzü de attık fakat skoru koruyamadık. Maç öncesinde İspanya'nın hiç geriye düşmediği, Türkiye'nin hiç öne geçmediği yazılıp çiziliyordu yazılı basında.
Milli takımımız kadrosunu değiştirmeden çıktı maça. İspanya da sadece iki değişiklik yaptı kadroda. Defansta Marchena orta alanda Silva ile başladı Aragones((edit: Bosque)). İlk yarı iyi başladık fakat son 15 dakika yorgunluk belirtileri başladı takımımızda; kayıpsız atlattık yarıyı. İkinci yarıya İ spanya etkili başladı 63te Volkan hatalı çıkış yaptı köşe vuruşunda, arka direğe gelen topta Torres'in vuruşunda elle oynadı İbrahim ve hakem penaltı noktasını gösterdi. Xabi Alonso'yla 1-0 geriye düştük. Son 25 dakika oyun rölantideydi Torres'in yerine oyuna giren bizim okçu gelen uzun topu kovaladı ve asistini yaptı. 90+2 Riera gerideyiz : 1-2

31 Mart 2009

Return


3 günlük aranın ardından tekrar yazıyorum. Aranın sebebi grip, gribin sebebi terli biçimde 45 dk tv basında durmam. Cumartesi 22:00-23:00 maç vardı halısaha. Maçtan 3 dk kadar erken çıkıp eve koştum milli maçı seyretmek için. Eve gelir gelmez tv başına oturdum ve 45 dk terli biçimde ekran karşısındaydım. Sonuç malum.
3 günde ne oldu ?
Barnebau'daki maçı kaybettik 1-0 . Şaşkınlık oluşturacak bi durum değil mağlup olmamız. Eğer şaşılacak bişey varsa nasıl tek farkla yenildiğimizdir...
Sonra... Pazar günü seçim vardı bilindiği üzere. İlk kez oy kullandım, bastım Yusuf Ziya'ya... Kan kaybına karşın AKP yine seçimin galibiydi. En güzel başlığı Akşam gazetesi atmış. Manşet: ONE MINUTE.
Başka... He bizim turnuva var; futbol turnuvası.Sınıflar katılıyo ve tüm fakülteler giriyo. İlk maç yarın (çarşamba) saat 14:00'da. Hadi hayırlısı diyoruz Quaresma'dan 'Penaltı Turnuvası' şampiyonluğunun fotoğraflarını bekliyoruz.

28 Mart 2009

Çakma Capello & Maçın 11'i



Kaleci : Volkan
Defans : Gökhan, Emre, Hakan, İbrahim Ü.
Orta saha : Aurelio, Emre, Arda, Tuncay
Forvet : Semih, Nihat (C)

AMANSIZ OL !


Bu gece İspanya-Türkiye maçı var saat 23:00'da. Santiago Barnebau'da. Modern bir stad fakat etkileyici bir atmosferden söz etmek mümkün değil. Maçı NTV / NTV SPOR yayınlayacak. Takımımıza başarılar diliyorum fakat merak ediyorum Terim seçmiş olduğu kadroyla, kişisel sorunlarını işine yansıtıp seçmiş olduğu kadroyla, stoperleriyle ne kadar amansız olabilecek acaba. Akşam göreceğiz...

Üşüyoruz...

Ey sonsuzluğun sahibi,

Sana ulaşmak istiyorum.

Durun, kapanmayın pencerelerim,

Güneşimi kapatmayın,

Beton çok soğuk, üşüyorum...


27 Mart 2009

beklerken...


Dualarımız seninle Muhsin Başkan...

Hassasiyet

Muhteşem Süleyman zamanı... Saray bahçesindeki ağaçlardan bir tanesini karınca sarar. Kanuni şeyhülislama karıncaları iflak etmenin doğru olup olmadığını sormak ister. Bu isteğini şu güzel beyitle bildirir:
Dırahta ger ziyan etse karınca
Caiz midir karıncayı kırınca ?
Şeyhülislam da caiz olmadığını aynı güzellikte bir beyitle Süleyman'a iletir:
Yarın Hakk'ın divanına varınca
Süleyman'dan hesap sorar karınca...

26 Mart 2009

ÜSTAD'dan


Allah'ın on pulunu bekleye dursun, on kul
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa
Yaşasın kefenimin kefili karaborsa

Divan Edebiyatı'ndan...

Divan Edebiyatı şairlerinden Nabi de çoğu Divan şairleri gibi padişah sohbetlerine katılan bir kimsedir. Urfalıdır Nabi. Bir hemşehrisi Nabi'ye rica eder; kendisini padişah sohbetine götürmesini ister. Nabi kıramaz, kabul eder. Tabii ki padişah ortamlarında uyulması gereken bazı kurallar söz konusudur. Neyse, giderler sohbete. İkram olarak elma dağıtılır. Elmanın sohbet sonunda yenmesi gerekir Nabi'nin hemşehrisi bunu bilmez, padişahın bulunduğu ortamda sesli bir şekilde yer elmayı. Nabi utanır sıkılır ama nafile... Sohbet sonrasında Nabi iyi bir fırça atar adama. Ama adam sohbeti çok beğenmiştir bir daha gitmek ister ve Nabi'ye resmen yalvarır. Nabi nezaket kurallarına uymasını şart koşarak götürmeyi kabul eder. Sohbette bu kez lokum dağıtılır. Lokumun hemen yenilmesi gerekmektedir. Fakat adam geçen sohbette yaşadığı vakadan ötürü ikramı tüketmez. Sohbet bitiminde padişah konuklarını yolcu ederken herkesle tek tek tokalaşır. Adamın elleri lokumdan dolayı yapış yapış olmuştur ve bu şekilde tokalaşır. Padişahın tepkisi üzerine Nabi beyiti patlatır:
Nabi'yi Nabi yapan hüsn-ü nazar
Urfa'nın kürdünde nezaket ne gezer

23 Mart 2009

Kısa Günün Karı

İki yıl kadar önce okuduğum bir köşe yazısı aklıma geldi bu sabah. O zaman Bugün gazetesinde yazıyordu şimdi nerede bilmiyorum, Can AKSIN'ın bir yazısıydı. Çok hoşuma gitmişti, saklamıştım yazıyı. Dosyaları karıştırıp buldum. Kardan dolayı Boğaz'da trafik killitleniyor ve bu durumu bir simitçi fırsat biliyor. Simitçinin kendisine anlattıklarını kaleme almış yazar. Buyrun okuyalım:
Simitlerimi bitirmiş eve gidecektim. Boğaz Köprüsü yolundaki araçların hiç hareket etmediğini fark ettim. ''Şu büfeden 1 karton sigara alsam, bekleyenlere satabilir miyim acaba ? '' diye düşündüm. Satamazsam geri verecektim, nasıl olsa büfeci arkadaş.
Bir karton Marlboro aldım. Tellerden atlayıp köprü yoluna çıktım. Bir dakika geçmemişti ki tüm sigaralarım bitti. Saatlerdir bekleyenler 5 milyondan sigaraları kapıştılar. Tam dönüyordum simsiyah bir jipin içindeki bir adam beni yanına çağırdı:
''Oğlum, bana 2 Marlboro verir misin ? ''
Sigaram bitmişti koşa koşa büfeye gittim. 10 karton Marlboro aldım. Eğer ceketimin cebinde saklamasaydım siyah jipin içindeki amcaya sigara kalmayacaktı. Amca bana 20 milyon uzattı. Paranın üzerini vermeye çalışırken, ''Bu soğukta bana sigara getirdin, üstü kalsın'' dedi. Jipin yanından ayrılırken ''Bana su bulabilir misin ? '' diye sordu. Büfeye koştum. 10 karton sigara 1 koli su aldım. Jipin yanına vardığımda sadece jipteki amca için ayırdığım 2 küçük şişe su kalmıştı. ''Kaç para oğlum su'' dedi. Az önce fazlasıyla para vermişti zaten. ''Yok amca istemez'' dedim. ''Benden zengin misin'' diyerek bir tane gıcır gıcır 20'lik verdi. Tam yanından ayrılırken ''Amca karnın aç mı ? '' diye sordum. ''Yiyecek bişey bulabilir misin ? '' dedi. ''Hemen geliyorum'' dedim. Büfeye geldim 10 karton daha sigara aldım. Giderken büfeciye ''Bana 20 tane sandviç yap. İki tanesi torpilli olacak'' dedim. Sigaraları satıp geldiğimde sandviçler hazırdı. Hepsini folyolara sardırdım. Amcanın yanına gelinceye kadar tüm sandviçler bitmiş yeni siparişler almıştım. Kara jipteki amcanın torpilli sandviçlerini verdim. Amca cüzdanını çıkardı, başladı yirmilikleri saymaya; 1, 2, 5, 9, 10 tam 10 tane yirmilik verdi bana. ''Bunu hak ettin. Senin sayende sigaram, suyum, yemeğim var. Artık beklemek önemli değil.'' dedi. Teşekkür edip yanından ayrıldım.
O gece büfedeki tüm sigaraları ve tüm ekmekleri sattım. Büfe ile çevreyolu arasında kaç sefer yaptığımı bilmiyorum. Ama çok fazla üşümüştüm. Artık soğuktan ayaklarım tutmuyordu. Eğer üşümemiş olsaydım daha çok şey satabilirdim.
Eve geldiğimde eşim beni kuruladı. Cebimdeki paraları masanın üzerine çıkarttım. Ailece saydık. Şimdiye kadar hiç, 1 milyar 350 milyon Lira'yı bir arada görmemiştim!

22 Mart 2009

Lezzete Doyulmaz


Çikolata tarzı yiyecek reklamlarında sıkça kullanılan 'doyumsuz lezzet' sloganının sadece bu tarz yiyeceklerle kısıtlı değil. Her şey için geçerli, dünyadaki her şey için...

Yiyeceklerden tutun oynadığımız oyunlara kadar. Her şey fani ve kapitalist düzenin hakim olduğu yaşamımızda her şey boş. 7 yaşında başlıyorsun futbol oynamaya 50 yaşına kadar belki her gün oynuyorsun ama doymuyorsun. 50 yaşını kutladığı günün ertesi günü yapılacak olan maça yine isteyerek gidiyorsun, yine zevk alıyorsun. 60 yaşına vardığında geride binlerce maç bırakıyorsun ama bir halısahanın yanından geçerken hala için gidiyo ''ayaklarım tutsa da oynayabilsem'' diyorsun. Ecelin geliyo ölüyosun ama ne var ki binlerce kez oynadığın oyuna dahi doyamıyorsun. Her şeyi geride bırakıyorsun maddi, manevi... Hiçbir şeyi yanında götüremeden, hiçbir şeye doyamadan gidiyorsun. Acaba bunun bir formülü var mı ? Varsa neden kimse bilmiyor ? Gerçi kim var derse desin -hatta herkes desin farketmez- beni dünyada hiçbir şeyin tadına varılamayacağı noktasındaki düşüncelerimden vazgeçiremez. Çünkü doyma organı yok ki ! Daha doğrusu şöyle açıklayayım :

Sevdiğimiz bir yiyeceği ömrümüz boyunca çeşitli aralıklarla da olsun yeriz. Ama onu sadece tadarız aslında. Ölüm döşeğinde en sevdiği yiyeceği, yemeği ister kimisi. İstediği şeyi geride bıraktığı yılların her bir gününde yemiş olmasına rağmen. Çünkü doymamıştır. Çünkü lezzete doyulmaz, lezzet tadılır. Tat alma duyumuz dildir. Sevdiğimiz bir yemeği bir oturuşta sürekli yemek isteriz; yedikçe yemek. Ama buna bir organımız engel olur: Midemiz. Dilimiz doymamış olsa da midemiz limitini doldurmuş, yani dolmuştur. Ama ne yazık ki bu organımız tat alma gibi bir yetiye sahip değildir...

Lezzete doyulmaz...

25.03.2008 Salı

21 Mart 2009

Türk Sineması'ndan Bombalar


İnternette rastladım geçen 1960-1980 arasında çekilen Türk filmlerine. Çok ilginç isimli filmler vardı ben de paylaşmak istedim. Bomba diyebileceğimiz türden çoğu. Bazıları:

Ben Bir Kanun Kaçağıyım (1966)
Ben Bir Sokak Kadınıyım (1966)
Günahını Ödeyen Kadın (1969)
Günahını Ödeyen Adam (1969)
İyi Döverim Kötü Severim (1972)
Acı Severim Tatlı Döverim (1975)
Ayıkla Beni Hüsnü (1975)
Ye Beni Mahmut (1975)
Zımbala Bilal (1975)
Öttür Kuşu Ömer (1979)
Kokla Beni Melahat (1975)
Her Adımım Bela (1972)
Adım Beladır (1970)
Adım Kan Soyadım Silah (1970)
...
Çok fazla söze gerek yok :)

19 Mart 2009

GÜNEŞİ 'GÖRDÜM' - BEĞENDİM


Süpersin Mahsun!
Beyaz Melek'in tesadüf olmadığını gösterdi bu filmiyle. Güneşi Gördüm Türkiye'nin gerçeklerini gösteren, içinde harika replikler barındıran çok iyi bir film. Sinema eleştirmeni değilim (eğer film eleştirisi istiyorsanız kimbuadam'a takılın derim). Ama yazma ihtiyacı hissettim kendimde. Öncelikle oyuncular rollere çok iyi oturtulmuş; oyuncu seçimi çok iyi. Demet Evgar'a yüklenilen acılı anne rolü ve oyuncunun buna müsait yüzü bu düşüncemin oluşmasındaki en büyük etken.
Altan ERKEKLİ deyip durmak istiyorum. Üstaddır benim için bu dakikadan sonra. Mükemmel bir oyunculuk. Operasyon sırasında terörist oğlunun adını söylediği sahne ve özellikle Norveçte heyet karşısında savunmasını yaparken 'Yaşadığımız yer Dünya'nın en güzel yeriydi orayı cehenneme çevirdiler' repliğindeki oyunculuğu gerçekten takdire şayan. Norveç'teki sahneden bahsetmişken bu sahne sırasında Türkiye'deki mahkemeye geçiş yapıp farkı göstermesi Mahsun'un yönetmenliği hakkında da olumlu görüş uyandırdı bende. Bir de unutmadan belirteyim film güzel motifler ve temalar da işliyor. Ramo'nun eşine 'evimin güneşi' demesi ve çocuklarına 'boran' hitabı ''Dede Korkut''ta da gördüğümüz motiflerin aynısıdır. Şunu da unutmadan yazayım. Komutanın köylüye sesleniş sahnesi de etkileyiciydi : ''Sizin için buradayız , Sizin için dağlara çıktık.. Bu vatan sizin !! ''
Ve son.. Son olarak da filmin isminin dikkat çekildiği sahne-sahneler. Çok iyi ya...
Hep övdüm ama hakkaten çok iyi bir film.
Emeğine sağlık Mahsun.. Pardon Mahsun KIRMIZIGÜL !

18 Mart 2009

Bir Destandır Çanakkale

Çanakkale gözü yaşlı ananın duası
Kınalı kuzunun heyecanı
Çanakkale yarin endişesi
Çocuğun korkusu
Çanakkale kumandanın kaygısı
Askerin cesareti
Çanakkale zamanın esareti
Esaretin bedeli...

Çanakkale varolmanın çabası
Yok olmanın telaşı
Çanakkale kalbin dili
Dilin tutsaklığı
Çanakkale vuslatın zamansızlığı
Zamanın çaresizliği
Çanakkale halkın kaderi
Kaderin gözyaşına susamışlığı
Yüce bir milletin kahramanlığıydı...

Çanakkale bir efsane değildi
Bir destandı Çanakkale !

ÇANAKKALE


BİR DESTANDIR ÇANAKKALE
Adeta bir milletin henüz yok olmadığını ispatlayan bir belge...
Toprağın kanla sulandığı yer ve savaşın adıdır Çanakkale...

Bir avuç insanla dünyanın en kesif ordularının karşılaştığı küçücük karanın adı,
Tüfeğini alıp vatanın her köşesinden insanın 'şehit olmaya' geldiği mekan,
Türkülere konu olan savaş,
Kınalı kuzuların vatana kurban olsun diye gönderildiği,
Ölmeden mezara konuldukları yerdir Çanakkale...

Henüz yaralarını saramadığı Balkan Savaşı'nın utancının silinmeye çalışıldığı,
Yorgun siperlerdeki iman gücünün doruk noktalarına ulaştığı yer...
Mehmetçiğin kanının 'Tevhid'i kurtardığı,
Osmanlı torununun 'Bedrin Arslanları'nı anımsattığı,
Haçlı torununu yerle bir edip,
Onlara ecdadlarının kim olduğunu unutmamaları gerektiğini belirttiği yer Çanakkale

Çanakkale Türk'ün Türk'ten başka dostunun olmadığını gösteren bir vesika
Çanakkale bir devrin battığı yer
Çanakkale bir destan
Vatan için ölmeyi, Ölmek için cepheyi seçenlerin destanı...

Başlıksız 2

Dün yanımda bugünlerde adına dünya denen kahpe
Çekti yüzüne perde
İşte burası böyle sahte
Bir gün güldürürse elbet ağlatır bir gün de

Yüzün hüzünlü sonrasında...

Başlıksız

Saat 22:00' a birkaç dakika vardı. Kitap okuyorum, telefon çaldı. Açtım. Titrek bir ses ''Merkeze gelebilir misin ? '' diyordu. Bir kez daha tekrarladı aynı cümleyi ''Merkeze gelebilir misin ? '' . Telefonunu, cüzdanını çaldırmış, dayak yemiş bir tonu vardı sesinin. ''N'oldu ki'' dedim ''Hayırdır'' . Titreyen ses ağlamaklı bir hal alarak kulağıma şu cümleyi haykırdı : ''Annem ölmüş ! '' . Beynimden kaynar sular boşaldı. Evden nasıl çıktığımı bilmiyorum. Yerini öğrenip yanına koştum. Şehrin en merkezi, en işlek caddesinin başında bir dükkanın önünde çökmüş, başı ellerinin arasında ağlıyordu. 5 dakika kadar burada durup otobüs bileti almaya gittik. 4 arkadaş daha geldi ve memleketi Yunak'a gitmek üzere Ankara'ya uğurladık Fatih'i.
Sesin kulaklarımdan gitmiyor.
Başın sağolsun kardeşim !
Acın acımdır...

17 Mart 2009

SaNaT

Ufuk ECEVİZ'e ait çalışma...
Bugün sınıfta gördüm oluşturan şahsın sırasında...
Güzel insansın kardeşim...
Emeğine sağlık kardeşim...

16 Mart


Dün 16 Mart idi. Öğretmen okullarının kuruluş yıldönümü. Bundan iki yıl öncesinden önceki 4 yıl boyunca kutladık bu günü. Eğlenceli olurdu, Kültür Merkezi'nde program yapılırdı. Tiyatro ve müzik programları yapılırdı. İki yıldır içersinde bulunmuyorum bu organizasyonun, bir şey eksilttiği de yok benden fakat güzel günlerdi nitekim...

16 Mart 2009

Selam Oza !


Selam Oza, evde, geceleyin
Ya da uzakta bir yerde, neresi olursa olsun,
havlarken köpekler,yalarken kendi göz yaşlarını
Senin soluğundur duyduğum ses.
Selam Oza!

Nasıl bilebilirdim, sinik ve gülünç
Bir kişi gibi, ürkerek giren bir göle,
Gerçekte korku olduğunu aşkın, söyle?
Selam Oza!

Ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni?
Daha da korkunç,bir başına değilsen oysa:
Şeytan öylesine doyumsuz bir güzellik vermiş ki sana.
Selam Oza!

Ey - insanlar, lokomotifler, mikroplar
Gerin kanatlarınızı elinizden geldiğince ona.
Harcatmam onun, dokundurtmam kılına.
Selam Oza!

Yaşam bir bitki değilse aslında,
Neden dilimliyor, parçalıyor insanlar onu
Selam Oza!
Ne acı bu denli geç rastlamak sana
Ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda.

Karşıtlar getiriliyor bir araya
Bırak çekeyim kahrını ve acını kendime
Çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben,
Sense sevinçli. Dilerim sonuna dek kalırsın öyle.

Dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm.
İnan, kendimle üzmeyeceğim seni.
İnan, ders olamayacak sana ölümüm.
İnan, yük olmayacağım sana yaşamımla.

Selam Oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep
Bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi.
Suçlayamam bırakıp gittiğin için beni.
Şükür ki girdin yaşamıma.

Selam Oza!

Andrey VOZNESENSKY

15 Mart 2009

Trabzonspor - Galatasaray : 2 - 2

Maç İstanbul takımlarının çoktan aştığı derbi maçlarda klasikleşen konfeti olayıyla başladı. Henüz ilk dakikada vuku bulan bu olay oyuncuları anlık konsantrasyon bozukluğuna sürüklese de bu fazla uzun sürmedi ve oyuna konsantre sağlandı. İlk gol 7. dakikada Alanzinho ile geldi. Bunun ardına stadyumun ışık problemi çıktı ortaya. Yaklaşık 6 dakika da bu şekilde duran oyunun ardından Baros'la beraberliği bulan Galatasaray ilk yarı rakibine nazaran daha iyiydi. İkinci yarı ise çok iyi bir Trabzonspor vardı sahada. 60. dakikaya kadar rakibini yarısahasına hapsetti. 67. dakikada kalecinin hatasının ön planda olduğu bir pozisyonda Arda ile öne geçti Galatasaray. Golün ardından baskısını devam ettiren Trabzonspor 82. dakikada Yaser'in kırmızı kartıyla 10 kişi kalan rakibine iyice üstünlük kurdu ve 84. dakikada Colman'ın harika vuruşuyla beraberliği sağladı. Kalan dakikalarda bastırsa da golü bulacak pozisyonları üretemedi ve maçta eşitlik bozulmadı : 2-2
...
Hakem çuvalladı. Galatasaray'ın ilk golü öncesinde Alanzinho'ya yapılan faulü çok yakın olmasına rağmen es geçti; hatası pahalıya maloldu. Pozisyonlara yakın olmasına rağmen iyi süzemedi pozisyonları ve tartışmalı kararlara imza attı. Puanı: 6.5
...
Maçın Adamı : Alanzinho
Hayal Kırıklığı : Ümit Karan & gole rağmen Colman

Mart Kapıdan Baktırır !

Şubat ayının ikinci yarısında havaların gayet yumuşak olması, mart ayının ilk on gününde de havaların bu şekilde seyretmesi bu martın kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırmayacağı düşüncesine itiyordu beni. 13 Mart tarihli köy ziyaretime kadar aynı eksendeydi düşüncelerim. Akşam saat 22:00 sularında yağan sulu karın geçici olduğunu düşünmüştüm. Zira öyle de oldu yarım saat içinde yağış sona ermişti. Gece yatarken kuru soğuktan başka bir şey yoktu. Sabah 10:30 da kalktığımda ise etraf bembeyazdı. Görür görmez o meşhur cümleyi sarf ettim : Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır ! 14 Mart sabahından manzaralar...




START ...


Uzun bir aranın ardından tekrar başlıyorum yazmaya. Bu kez sadece taptığım oyun futbolla alakalı olmayacak yazılar;girdiler. Edebiyat, sinema, spor gibi konu başlıklarının yanında yaşamdan kareler,kesitler,enstantaneler de blogumun içinde olacak inşallah. Tabi İSTaNBUL da arada bir onur konuğum olarak blogumda yerini alacak.

Tekrar yazma isteğimin oluşmasını sağlayan üstad, ''acetobalsamico.blogspot.com'' Bülent TİMURLENK'e; garip insan, hoş sohbet, ''kimbuadam.blogspot.com'' , dostum Harun ACAR'a ; can dostum güzel insan, ''islambuyukleri.blogspot.com'' , 'futbol abim' , yorumlarda Quaresma ismiyle göreceğimiz şahıs Ö. Faruk ÇELEBİ'ye ; ve tabii Dünya güzeli kent, doğduğum hasretini çektiğim, taptığım şehir İSTANBUL'a teşekkür ediyorum...

İnan bana İSTANBUL 'banainanistanbul' çok güzel olacak...